7 mayıs 2010 Anathema İstanbul Konseri

Planlı olmayan işlere hep bayıldım. Oldum olası da böyleydim. Bir konsere yarım saat kala yanımda oturan biri “sıkıldım ben ya hadi gidelim şuna” dediğinde hayır diyecek bir adam olamadım hiç. Evet, Anathema konseri belki 3 ay önce açıklanmıştı ama konsere gitmeye yarım saat önce karar verdik Erdalla. Ne isterseniz söyleyin ciddiyetimiz hakkında, işin özü şu ki Anathema konserine gitmek gibi bir planımız yoktu; ama gel gör ki sıkılmaktan iyidir dedik.

Gruba ve performansa geçmeden ortamı anlatmak istiyorum öncelikle. Sıraya ilk nail olduğumuzda (aslında bi kaç şarkı kaçıracağımızı falan düşündük bir ara ama bilirsiniz konserler +45+1,45 toleranslı aktivitelerdir) henüz içeriye giren yoktu. Aslında sıra beklemek ne kadar sıkıcı ve yorucu olsa da elinizdeki birayı yudumlarken gözlem yapmanın keyfi başkadır. İlk dikkatimi çeken şeyin Death t-shirtlü bir genç olması tabi ki keyfimi bozdu. Sonradan iğrenç egomu tatmin edecek ortamın İstanbulda bir Anathema konseri sırası değil Wacken’de çadır önleri olduğunu aklıma getirdim ki rahatladım açıkcası. Unutmadan Dio’nun bana bahşettiği yetkiyle o genci saygıdan sevgiden aforoz ettim. Kız nüfusunun çoğunluğu bu müzik tarzında sık gerçekleşmeyen, bir diğer dikkat çekici nokaydı. Düşününce çok da şaşırtıcı değil aslında, içinde ağır gitar tonları barındıran bir müzik dinleyen çiftlerin romantizm ihtiyaçlarını pek tabii karşılayabilecek nadir bir etkinlikti bu. Erdal’a kısa bir bakış attım, ben gülümsedim, o tepkisiz kaldı ve sıra ilerlemeye başladı.

İçerideki en büyük korkum ise (her zaman gerçekleşmek zorundaymış gibi) artık bir klişe olan sarhoş insanları çekme sıkıntısıdır. Samimi olarak bir ara ayrı bir bölmede olmak istedim, böyle camlarla ayrılmış bi bölme olsa falan; yanımda scream vokal şeklinde One Last Goodbye icra etmeyen insanların bulunduğu bir yer. Biliyorum çok üstten bakıyor gibi gözüküyorum, ama şunu söylemem lazım ki artık böylesi etkinliklere 18 yaş sınırındansa zeka olarak 18 yaş sınırı getirilmesi taraftarıyım. 2 saat sigara içmeden duramayan veletlerle 2 saat geçirmek inanın sıkıntılı. Orta kısımlarda insanları uzun boyumla rahatsız etmeyecek bir yer bulduktan sonra ellerimi önden bağladım, başımı gururlu bir şekilde havaya kaldırdım ve son bir kez telefonuma baktım.

Danny’nin solo performansıyla başladı gece. Anladığım kadarıyla ön grup çıkamadığı için Danny aldı sazı(!) eline. Ailecek(grup elemanlarının 3 ünün kardeş olduğunu hatırlatayım) çıkmadan 5 şarkı çaldı. Bunlar; Wish you were here (Pink Floyd cover), Are You There, Temporary Peace, Wasted Years (Iron Maiden cover), Stairway to Heaven (Led Zeppelin cover) idiler. Dikkatimi çeken ilk şey nokta tüm coverların İngiliz gruplardan seçili olmasıydı. İki önemli kısımda özetleyebiliriz bu ön sevişmeyi; ilki evet, bir insan tek başına sadece bir akustik gitarla Stairway to Heaven çalabilir (doyurucu şekilde, tamamını) ve evet, Danny Cavanagh inanılmaz bir müzisyen.

Danny’nin solo performansından sonra grup olarak sahneye çıkmaları 22.15’i buldu. Bekleme safasında çalan dj şarkıları Erdal’ı çok eğlendirirken (kendisi asla bir Anathema dinleyicisi olmamıştır, çalan hard-rock kültleri yüzünü güldürdü) şahsımı sabırsızlandırıyordu ki deri ceketiyle pek bir tombulamış Vinny çıktı sahneye.

Girişi Deep’le yaptılar, Pitiless ve Forgotten Hopes’la devam ettiler. Hızlı bir giriş olduğunu kabul etmek gerekir, işte burada konserin özetini yapabilirim: 35 yaş üstü bu adamlar benden daha enerjiktiler ve bu onları “iyi”nin ötesine taşıyordu. Vincent’ın yarısı kadar enerji sarfetsem yığılırım, itiraf. Daha sonra çalınan 3 şarkı ise yeni albümdendi. Vincent’ın “favorim” diye nitelendirdiği Dreaming Light gerçekten hit olabilecek bir şarkı. Hazır yeri gelmişken yeni albümü pek beğenmediğimi söyleyebilirim, ama canlı performansları (yanılmıyorsam 5 şarkı çalındı yeni albümden) doyurucu nitelikteydi. Albüme bir şans daha vermeyi düşünüyorum gelecek günlerde.

Hatırladığım kadarıyla (bir yerden sonra yazmayı bıraktım) setlist şu şekildeydi; A Dying Wish, Sleepless, Angelica, Judgement, Closer, A Natural Disaster, One Last Goodbye, Angels Walk Among Us, Panic, Empty, Flying, Fragile Dreams, Inner Silence, A Simple Mistake, Thin Air, Dreaming Light, Destiny is Dead, Everything, Lost Control. Yorum yapmam gereken şarkılardan biri izlemeyi en çok arzuladığım Inner Silence. Açıkcası beklentilerimin büyüklüğünün farkındalığı, üzüntümü azatsa da Danny’nin solo sırasında yaşadığını düşündüğümüz aksaklık üzdü beni. Bir diğer eleştirim de Closer’da Danny’nin çalmaması gereken yerlerde anlamsız ritimler çalması ve Vincent’ın vocader tonunu sevmememdi. Ancak belki de milyonuncu kez çaldıklarını düşünürsek bu şarkıları bir değişiklik istedikleri açık, en azından kendileri için. Arada yaptıkları deneysel işleri bu yüzden saygıyla karşılayabilirim. A Dying Wish ve Judgement performanslarına “10/10” yorumunu yaptıktan sonra kapatıyorum artık.

Her ne kadar heyecanlı gitmesem de memnun döndüğümü söyleyebilirim geceden. Anathema, -kabul edilmeli ki- sahne performansı olarak çok ileride profosyonel grup elemanlarından oluşmakta ve artık Danny ve Vincent kardeşlerin 30’lu yaşlarının sonlarına geldiklerini düşünürseniz saygı duyma ihtiyacı hissediyorsunuz. Ha bir daha gelirlerse (ki geliceklerdir:) gider miyim?

Belki bir Temporary Peace hatrına…

Kapanış, konserin açılışı olsun, geceden Deep sizlerle efenim, saygılar...

1 yorum:

*************************************************************************************