Ozzy Osbourne

Black Sabbath, açıklamaya hiç girişmeyeceğim bilmeyen zaten gitsin kendini bir köprüden felan atsın. İşte bu Black Sabbath deyince benim aklıma direkt Heaven & Hell albümü gelir, benim için Black Sabbath adı Ronnie James Dio'lu zamanları tanımlar. Ozzy Osbourne'lu Sabbath'ı düşündükçe yüzümde böyle bir tiksinme ifadesi belirir. Oysa ki kime sorsanız Black Sabbath Ozzy Osbourne'dur (Tony Iommi ve Geezer Butler'ı tamamen konu dışında tutuyorum). İşte böyle bir genelleme varken, insanlar Dio'lu Sabbath Sabbath değildir raddesinde düşünürken; neden ben bu düşünceden ölesiye tiksiniyorum, Black Sabbath dinlerken Ozzy'i duyduğumda neden anında şarkı atlıyorum?

Kendimi bu konuda gerçekten suçlu hissettiğimi belirtmek isterim öncelikle, çünkü koca bir türün ortaya çıkmasını sağlayan, şu anda bile eşi benzeri olmayan mükemmel, karanlık melodilerin mucidi grubun; o melodileri kullandığı şarkıları dinleyememek çok üzücü bir durum. İşte düşündüm taşındım ben de bunu bir nedene bağlamaya çalıştım. Bulduğum şey de çok basit aslında, hayır yarasa olayı felan değil, Ozzy Osbourne'un populer kültürde gözümüze çarpan doğal! halleri. Bu adamın bu aptalca aile yaşantısı, hareketleri felan beni o kadar iğrendirdi ki, bir şeyi bir kere sevmedi mi hoşuna gitsede onu baskılamaya çalışan bünyemi "Black Sabbath"tan soğutmaya yetti. İzlediğim de, bir kafede otururken rastladığım The Osbournes'un her hangi bir bölümü, biri çıkar yok ya bak şöyle kral adam diye belgelerle gelirse hiç bir şey diyemem bu yüzden.

Neyse diyip başka bir nedene, bu yazıyı asıl yazma nedenime, gelelim. Geçenlerde bir yerden bulduğum 70'lerin "238189238 süper şarkısı" gibi bir karışık arşivi yatağa uzanmış rastgelede dinlerken, aşağıdaki Black Sabbath şarkısının denk gelmesi ve benim kalkıp şarkıyı değiştirecek götü kendimde bulamam, bunun sonucunda Ozzy'li Black Sabbath dinleyicilerini anlamam ve bu yazıyı yazmamla bitecek olan hikayedir bu yazıyı yazma sebebim. Yukarıda da söylediğim gibi benim bir şeyi sevmediyse hiç araştırmadan etmeden, o konuda inanılmaz derecede bilgisiz olsa bile aşırı derecede muhalif durmaya çalışan bir bünyeye bu aydınlanmayı yaşatan bir sese sahip bir adam bu Ozzy Osbourne ki "Abi, sesi çok güzel bu adamın yahu!" diyebildim. Daha fazla bir şey söylemeye gerek yok eyyorlamam bu kadar. Artık "Black Sabbath" dinyelebilen bir insan olarak aranızdan ayrılıyor ve sizleri hikayemizin ana kahramanı şarkımızla baş başa bırakıyorum.


500 Days Of Summer


Son günlerde izlediğim en güzel filmdi.

Kısa ve yaratıcılıktan yoksun olarak en güzel bu şekilde anlatabilirim bu filmi.

İzlerken şarabın etkisinden midir bilmem* kendimden çok şey bulduğum, an an çok mutlu, an an mutsuz hissettiğim bir deneyim oldu bu filmi seyretmek. Ana karakteri kendime çok yakın buldum, bu hissin sebebi aynen bu tarzda bir ilişki yaşamış olmam değil; zaten hiç ilişki yaşamamış** biri olarak böyle bir şey hissetmek komik olurdu. Bu sebebi düşünüp buraya yazmaya, kelimelere dökmeye çalışırken kendimle büyük bir savaş veriyorum, çünkü burası sosyal bir alan ve insanların beni tanıyarak öğrenmelerini istediğim hislerimi böyle bir yerde insanlara açmak kendime büyük bir kızgınlık beslememe sebep oluyor, ama her ne olursa olsun yazacağım, ne demiştim alkolün etkisindeyim ve buda engelleyici beni "sigigit lan burdan" diye kovmamı kolaylaşıtırıyor. Az önce dünyanın en uzun ve muhtemelen anlaşılmaz cümlesini kurmuş olabilirim o yüzden daha fazla uzatmadan söze geçeyim de neden kendimi filmin baş karakteri Tom'a yakın hissettiğimi açıklayayım.

Benim filmde gördüğüm ve kendimle eşleştirdiğim kadarıyla Tom, kendi içinde bulunan heyecan ve hisleri yaşadığı dünyaya kabullendirememe korkusuyla içinde tutan dolayısıyla hayatın onu yönlendirdiği şekilde yaşayan bir kişilik. Tom'un her ne kadar bunu Summer ile yaşadığı ilişkide uyguladığını görüyor olsamda tüm hayatında böyle olduğuna adım gibi eminim. Bu hayatın akışına kendini bırakma durumu gerçekten iğrenç bir durum, iğrenç kelimesini sınırlı yaratıcılığımdan dolayı kullanmıyorum, gerçekten iğrenç. Çünkü gün geliyor, bakıyorsunuz hayata öyle bir kaptırmışsınız ki kendinizi artık siz kişisel olarak her hangi bir şey yapmıyorsunuz. Önünüze ne gelirse onu yaşıyorsunuz. Oysa ki bilmeniz gereken bir şey var ki hayatı siz yönlendiriyorsunuz ve önünüzdeki günleri şekillendirmek tamamen sizin elinizde. Yukarıdaki sözler bir anlam ifade etmiyor olabilir ama dönüp kontrol etmeyeceğim, çünkü bunu yaptığım takdirde ekranın sağ üst köşesindeki sevimli 'x'e basıp çıkacağımı biliyorum. Neyse devam edelim, benim şu kafadaki görüşürüm tamamen insanın kendi hayatını kendi yönlendirdiğidir. Asla ve asla kader diye bir şeyin olduğuna inanmıyorum. Çünkü kader inancı benim gibi bir insanın hayatın boş akışına kapılıp günlerini heba etmesine neden olan saçma sapan bir olgu. İnsan kendi yolunu kendi çizer, eğer ki sen hayattının her hangi bir evresinde hissettiğin şeyleri o evreye katamıyorsan orada yanlış yapıyorsun demektir. Ben hayatım , en azından kişilik sahibi olmaya başladığım hayatım, boyunca o ana kendimi katmamaya özen gösterdim. Belki bunun sebebi kendimi kattığımda hayatın alabileceği şekil ve bu şeklin sorumluluğunun tamamen benin o hareketime bağlı olması olabilir. Öyle ya da böyle ben hayata katkıda bulunmaktan korkuyorum abicim. Ancak bunu yapmamak gerektiğinide şu boş, sözlük anlamıyla boş, geçen son 5-6 senemde bilsem de aksini uygulayamıyorum. Bu konuda beni anlayıp da söyleyecek iki çift lafı olanlara da teşekkür ediyorum.

Yukarıdaki paragrafa filmi anlatmak niyetiyle başlayıp başka bir şekilde bitirmiş olabilirim. Sadece kendimi anlatma ihtiyacı hissettim. Özet olarak, beni de sevin lan, ben de fena bir insan değilim.

Filmle ilgili dişe dokunur bir şeyler okumak isteyenler buradan gitti.

*Şarap içtiğimi özellikle belirtmek istemedim, öyle gibi oldu.
**Hiç ilişki yaşamadığımı özellikle belirtmek istedim, öyle gibi oldu.

Final Dönemi Takıntısı

Ne zaman sınavlarım yoğunlaşsa, ders çalışmamak için midir nedir bilmem bir şeylere takar, bütün vaktimi o şeyi inceleyerek geçiririm. Böyle söyleyince sanki güzel sonuçlar doğurabilecek bir olay gibi görünse de bu incelemeler/yoğunlaşmalar genelde boş işlerdir. Şöyle ki elime gitarı alıp iki nota öğrenecek yoğunluğu yakalamışken gider yeni diziye başlarım, ne biliyim bir yerde gördüğüm kim olduğu hakkında en ufak bir şey bilmediğim bir hatuna hisler beslemeye başlarım(platonikssle), duyduğum bir şarkıya inanılmaz derecede takarım. Mesela geçen sene final döneminde Tears for Fears'ın Head Over Heels şarkısına takmıştım, bu sene bunun adı The Shortwave Set oldu.

Oturmuş Doy-Dos'larımızı kemirirken hangi kafayla açtığımız belli olmayan "Lounge o2" da duyduğum bir şarkıyı google yardımıyla bulmam ve grubun diğer şarkılarını merak etmemle başladı bu seferki kilitlenme durumum. Grup acayip hoşuma gitti, az önce bahsettiğim platonik hisleri grubun bayan vokalistine beslemeye başladım, gibi şeyler. Lafı daha fazla uzatamadığımdan dolayı (gerçekten uzatabilmek isterdim) hemen bu final döneminin takıntılarını paylaşma faslına geçiyorum.

  The Shortwave Set - Now Til'69


   The Shortwave Set - Now Til'69(Aeroplane Remix)
*************************************************************************************